Düzce Üniversitesi, 18 Ekim 2016 tarihinde, 2016-2017 Yükseköğretim Akademik Yılı Açılış Töreninde Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından, “Üniversitelerimizin Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması” temalı proje çalışması kapsamında Sağlık ve Çevre alanlarında pilot üniversite ilan edilmiştir.
Bu bağlamda Düzce Üniversitesi, ülkemiz hedefleri kapsamında, başta Düzce illi ve bölge ile bütünleşmesinin sağlanması, iktisadi, sosyal ve beşeri sermayeyi geliştirmesi adına tek tipten uzaklaşarak Çevre ve Sağlık alanlarında kurumsal farklılık ve çeşitliliğe yönelmesini sağlayacak projeler geliştirecektir.
Çevre Alanında
İhtisaslaşma Modelimiz
Bölgemiz, alan olarak küçük bir yüzölçümüne sahip olmasına rağmen,
çeper alanlarının tarımsal potansiyeli yüksek düzeyde olup; bazı tarımsal
ürünler bakımından (fındık, mısır kivi ve patates) Türkiye’de ilk sıralarda yer
almaktadır.
Ülkemizin %30’unun tarım ve %27’sinin orman alanlarından oluştuğu
dikkate alındığında, %28’lik bir tarım oranı ve %48’lik orman arazisine sahip
olan ilimizin önemini açıkça görmek mümkündür. İstanbul ve Ankara pazarlarına
yakınlık da bölgemizin tarımsal anlamda önemini daha da arttırmaktadır.
Bölge planında da belirtildiği üzere arazi sürdürülebilirliği,
toprak varlığının bilimsel bir şekilde yönetilmesi, mekân verimlilikleri, çevre
dostu ekonomik ve kentsel gelişim vb. hedefler belirlenmiştir. Bu bilgiler
ışığında Üniversitemizin vizyonunun çevre bilimine odaklanması kaçınılmazdır.
Üniversitelerin Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve
İhtisaslaşması Projesi kapsamında ihtisaslaşacağımız çevre alanına yönelik
program amacımız; tarımsal atıkların endüstriye geri kazanımı ile bölgenin
kalkınmasına katkı sağlamak üzere “Tarımsal Atıkların Endüstriye Geri Kazanımı
Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin kurulmasını sağlayarak gerek bölgemizin
gerekse de ülkemizin önemli problemlerinden olan tarımsal atıkların
değerlendirilmesi yönünde büyük bir adım atmış olacaktır.
Tarımsal Atıkların Endüstriye Geri Kazanımı Uygulama ve Araştırma
Merkezi aracılığıyla, özellikle Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Merkezimizin
bitkisel atıklarının ve yine bölgemizin en önemli tarımsal atığı olan fındık
atıklarının değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.
Merkezimizde, hem merkez atıkları hem de bölgemizin atıklarının
değerli ürünlere dönüşümü gerçekleştirileceği için çevre korunması yönünden
büyük önem arz etmektedir. Bölgemizdeki en önemli tarımsal atık hiç şüphesiz
fındık atıklarıdır. Her yıl sadece Düzce ilinde 100 bin ton civarında başta
fındık atığı (sert kabuk ve yeşil kabuk birlikte) olmak üzere tarımsal atık
açığa çıkmaktadır. Bu atıklar en iyi ifade ile sadece yakılarak
değerlendirilmektedir. Projemizde bu atıkların katma değerli ürünlere dönüşümü
esas alınmıştır.
Bu kapsamda temel Ar-Ge’nin yanı sıra pilot üretim Ar-Ge ile tüm
ürünlerin endüstriyel fizibiliteleri ile yatırıma hazır hale getirilmesi ve
patentlerinin alınması amaçlanmaktadır. Aynı zamanda endüstriyel fizibiliteleri
tamamlanan ve patentleri alınan ürünlerin yatırımcılarla buluşması sağlanarak
bölgemize önemli bir katkı sağlanmış olacaktır.
Çevre Alanında İhtisaslaşmanın Bölgenin Sürdürülebilir
Kalkınmasına Etkisi
Orman, nadas alanı, meyve ve
sebze ekili alanlarda yapılan bitkisel üretimler sonucunda ürün olarak
nitelendirilemeyen bitkisel kütle, atık olarak değerlendirilmektedir. Bu
atıklar saman, sap, kabuk, çekirdek, budama atığı olarak gruplandırılabilir.
TÜİK verilerine göre, yaklaşık 38 Milyon hektarlık tarım arazisinin %40,5’ni
tarla ürünleri, %10,5’ni nadas alanları, %0,2’unu sebze bahçeleri alanları,
%48,8’ni diğer alanlar kaplamaktadır. Bu alanlarda üretilen ürünlerin açığa
çıkan atık miktarının ise yaklaşık 15 milyon ton olduğu tahmin edilmektedir.
Tarım ürünlerinin tamamı düşünüldüğünde oldukça önemli oranda biyokütlenin atık
olarak kaldığını söylemek mümkündür.
Fındık ili olan Düzce için de verilerin aynı ölçekte olduğu ve her
yıl düzenli olarak yüksek oranda tarım ve ormancılık atığı meydana geldiği
aşikardır. Hali hazırda bu atıkların çok büyük çoğunluğu ya yakılmakta veya bir
çevre problemi meydana getirmektedir. Bu atıkların gerçekleştireceğimiz
çalışmalar ile katma değerli ürünlere dönüştürülmesi çok büyük önem arz
etmektedir. Elde edeceğimiz endüstriyel seviye fizibilite ve patentler
sayesinde doğrudan üretime yönelik çalışma sonuçlarının başta Düzceli
yatırımcılara açılması, yatırımcıların ve devletimizin destekleri sonucunda
üretim fabrikalarının hayata geçirilmesiyle hem istihdam hem de ekonomik kazanç
sağlanmış olacaktır.
Bir diğer katkı ise tarımsal ürünlerin atıklarının değerlendirilmesi
özellikle çiftçi için ek bir gelir kapısı olacaktır. Çiftçi üründen gelir elde
ederken değerli ürünlerin hammaddesi olması hasebiyle atığından da gelir elde
edebilecektir. Bu sayede bölge insanın kalkınmasına doğrudan bir etki söz
konusu olacaktır.
Sağlık Alanında İhtisaslaşma Modelimiz
2015 Sağlık
Bakanlığı Sağlık Araştırmaları Genel Müdürlüğü (SAGEM) verilerine göre; Düzce
ilinin sağlık verileri değerleri sırasıyla hastane sayısı 8, aile hekimi sayısı
105, uzman hekim sayısı 312, diş hekimi 92, eczacı 103, hemşire 626 olarak
belirlenmiştir. Bununla birlikte, Doğu Marmara Bölgesi illeri arasında sağlık
göstergeleri arasında çeşitli farklılıklar bulunmaktadır. Sağlık göstergeleri
açısından Düzce dezavantajlı şehirlerin arasında olup, hem sosyo-ekonomik
dengenin sağlanması hem de sağlık hizmetlerinde dengenin sağlanması ve bölgenin
bu alanda rekabet gücünün pekiştirilmesinin önemli olduğu düşünülmektedir.
Bölgenin ekonomik büyüklüğü ve hedefleri ile sağlık sektörü harcamalarındaki
artış ve sektördeki net ithalatçı konumda olunmasından dolayı bölge ekonomisine
sağlanacak avantajlar göz önünde bulundurularak Üniversitemizin vizyonunun
sağlık bilimine de vurgu yapması ayrıca önemsenmiştir. Sonuç olarak
Üniversitelerin Bölgesel Kalkınma Odaklı Misyon Farklılaşması ve İhtisaslaşması
Projesi kapsamında ihtisaslaşacağımız sağlık alanına yönelik program amacımız
sağlık turizmi ile bölgenin kalkınmasına katkı sağlamak üzere “Geleneksel ve
Tamamlayıcı Tıp (GTT) Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin kurulması” olarak
belirlenmiştir.
Sağlık Alanında İhtisaslaşmanın Bölgenin Sürdürülebilir
Kalkınmasına Etkisi
Ülkemiz birçok kültür bitkisinin gen merkezi olup, aynı zamanda
tıbbi bitkilerin ekonomiye kazandırılması açısından potansiyele sahiptir. Büyük
çoğunluğu ülkemizin zaten doğal bitkileri olan bu tıbbi bitkiler veya
kolaylıkla yetiştirilebilecek birçok tıbbi bitki kültürü yapılarak ve bunlardan
bitkisel ilaç preparatları hazırlanarak dünya bitkisel ilaç pazarına hammadde
temin edilmesi gerektiği düşünülmektedir. Asya ile Avrupa arasında bir köprü
konumunda bulunan Anadolu, yüz yıllardır bitkisel ilaç ve baharat ticaretinde
önemli bir rol oynamıştır. Anadolu’da ilaç etken maddesi olarak kullanılan
bitki ve bitki kısımları ticaretinin çok eski tarihi çağlardan beri yapıldığı
bilinmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde de dış ticarete devam edildiği ve bu
devirde sadece Anadolu’da yetişen ve yetiştirilen bitkilerin değil,
imparatorluk sınırları içindeki diğer ülkelerden gelen ilaçların da ihraç
edildiği kayıtlıdır.
Cumhuriyet dönemindeki ilaç ticareti ile ilgili yayınlarda ise
yaklaşık 70 bitkinin ihracatının yapıldığı belirtilmektedir. Tıbbi bitkilere
olan talebin artması, sektörünün hızlı gelişiminin yanında çok geniş olmasından
dolayı kayıt altına alınmasının zor olması, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının
kayıtlarının yetersiz olması yurt içinde tıbbi bitkiler ve ticareti üzerine
araştırma yapmayı oldukça zorlaştırmaktadır.
Bu olumsuzluklara rağmen aktarlarda 350 bitki türünün ticaretinin
yapıldığı belirlenmiştir. Ülkemizin tıbbi bitki ihracat miktarları 20 kadar
bitki türünü kapsamaktadır. Ancak, Türkiye’de iç ve dış ticareti yapılan tıbbi
ve aromatik bitkiler hakkındaki kapsamlı bir çalışmaya göre bitki türü sayısı
alt türler de dahil olmak üzere 347 adet olup, bunlardan 139 türün ihracatı
yapılmaktadır.
Bu bitkiler genellikle diğerleri adı altında ihraç edilmektedir.
Ticareti yapılan bitki türleri içerisinde kimyon, kekik, anason, rezene, çemen,
kişniş, nane ve çörek otunun kültürü yapılmakta olup, bu bitkilerin üretimleri
diğer kültür bitkilerine oranla oldukça sınırlıdır. Son yıllarda bitkilerle
tedavi ve doğal ürünlere artan talep nedeniyle ihracat listelerine yeni tıbbi
bitki türleri de girmiş ve buna bağlı olarak da ihracat miktarları artmıştır.
Kontrolsüz ve çoğunlukla bilinçsiz yapılan tıbbi bitki ticaretinde çoğunluğu
İzmir ve İstanbul ‘da yerleşik firmalar yöre halkı ve aracılar sayesinde
toplanan bitkileri ihraç etmektedirler. Uluslararası anlaşmalar (CITES)
çerçevesinde yasaklanmış olmasına ve ülkemizde bu konuda yasal düzenleme ve
yönetmelik bulunmasına karşın, her yıl Türkiye’den tonlarca bitki soğanı,
yumrusu, rizomu ve diğer bitki parçalarının doğadan toplanarak yurtdışına
gönderildiği bilinmektedir.
Birçok tıbbi ve aromatik bitkinin ihracatını yapan Türkiye, aynı
zamanda bazı bitki türlerinin ithalatını da yapmaktadır. Belirtilmesi gereken
bir husus, Türkiye’nin birim ihraç değeri düşük tıbbi bitkiler ihraç ettiğidir.
Bunun nedeni, kurutmadan başka işlem görmemiş ya da nadir olmayan tıbbi bitki
ihracatçısı olmamasıdır. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu ürünler kalkınmakta
olan ülkelerin kırsal ekonomileri için önemli rol oynamaktadır. Bu açıdan
ülkemiz var olan potansiyelini sürdürülebilir bir şekilde değerlendirebilirse
ekonomik, sosyal ve çevresel pek çok yarar sağlayabilecektir.